1974 Kıbrıs harekatından sonra, Amerika’nın Şubat 1975’de itibaren tatbike başladığı ve Eylül 1978’de kadar devam ambargo , 1969 Savunma İşbirliği Anlaşmasının Türk-Amerikan münasebetlerinde getirdiği sükunete ağır bir darbe indirmiş ve bu münasebetlerde gayet ciddi sarsıntılara sebep olmuştur.
Bu ambargo üzerine Türkiye 3 Temmuz 1969’daki bütün Amerikan üs ve tesislerine el koydu. Her ne kadar 26 Mart 1976’da yeni bir anlaşma yapıldı ise de bu anlaşma bir türlü yürürlüğe konulamamış ve nihayet 29 Mart 1980’de, 1969 ve 1976 anlaşmalarının yerini alan ve üs ve tesisler üzerinde Türkiye’nin egemenlik haklarını tam manasıyla gerçekleştiren, Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması imzalandı.
Ambargonun kalktığı Eylül 1978 ile Türkiye’de rejim değişikliğinin vuku bulduğu 12 Eylül 1980 tarihleri arasında, Türkiye’nin içine düştüğü kargaşa, siyasi istikrarsızlık, anarşi ve terör, belki de Türkiye’den fazla ABD için korkulu günler olmuştur. Zira anarşi ve teröre genellikle komünist ve Marksist düşüncesinin hakim olmasından bir yana, Şubat 1979’da İran’da Humeyni rejiminin kurulması da Amerika açısından, Türkiye’de koyu dinci bir hareketin ortaya çıkması endişesini de yaratmıştır.
1979 yılı sonunda Sovyetlerin Afganistan’ı işgali de bu duruma eklenince, Amerika için ortay daha da karanlık bir manzara çıkıyordu. Nitekim Ortadoğu’nun stratejisi alt üst olmuştu ve bu stratejik yapı içinde, Türkiye’nin ehemmiyeti daha da artmıştı. İstikrarlı ve kuvvetli bir Türkiye, her zamankinden daha fazla Amerika’ya gerekli iken, aksine İran ve Afganistan’dan sonra Türkiye “düşme” tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştı.
Bu sebeplerden ötürü Türkiye’de 12 Eylül 1980 hareketi Amerika tarafından memnuniyetle karşılanmıştır. Çünkü istikrar Türkiye’ye yeniden geliyordu ve 1980 Kasım’ında Amerika’da Başbakanlık seçimini Ronald Reagon’un kazanması ve Reagon’un dış politikası, Türkiye ile Amerika arasında yeni bir yaklaşma dönemi açmıştır.
1980 öncesi güvenlik sorunları, İran ve Afganistan’daki gelişmeler Türkiye’yi ABD ile daha da yakınlığı yöneltmişti. 1980-83 döneminde bu çizgi esasta sürdürüldü. Bununla birlikte ABD kongresinde Türkiye’deki rejim değişikliğiyle ilgili olarak doğan eleştiriler, askeri yardım konusunda ABD tutumunu zaman zaman olumsuz etkiledi. Bu da Türkiye’de bir takım tepkiler yaratmaktan geri kalmadı.
Türkiye 1983-1991 yılları arasındaki dönemde ABD ile yakınlığını geliştirmeye devam etti. ABD formasyonluluğuyla tanınan Turgut Özal’ın başkanlığı döneminde de Türkiye uluslar arası platformda ABD ile olan bağlarını temel veri saymaya devam etti. NATO üyesi olmak ve soğuk savaşın yeniden canlanma belirtilerini hissetmek gibi olgular, Türkiye’nin ABD nezdindeki önemini koruyan ana etkenlerdi. Bu yakınlığı sarsan olaylar ABD Senatosu’nun “Ermeni Sorunu” karar taslakları ya da kararları, Kıbrıs nedeniyle başlamış olan ve ambargo önlemlerini de içeren pürüzlü noktalardı.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen Türk hükümeti 1980-1990 yılları arasında genellikle Amerika’ya yakın bir politika izlemişler, Amerika’nın sadece kendi çıkarları doğrultusunda göstermiş olduğu faaliyetler dolayısıyla, bu münasebetlerin, zaman zaman, sarsılması, zedelenmesi ve gerginliklerden kurtulamamış olduğu görülmektedir.
Bu dönemin Türk-Amerikan münasebetlerinin, şu üç sorunun ekseninde şekillendiği veya gerginleştiği söylenebilir: Türkiye’ye Amerikan yardımı sorunu, Ermeni sorunu, ve nihayet SEİA denen askeri işbirliği sorunudur.