Son günlerde özellikle Wikileas belgelerinin ortaya çıkmasıyla Osmanlı Milletler Topluluğu Projesi de gündeme geldi. Bu konuyla ilgili tv veya gazetelerde sizler de çeşitli yorumlara denk gelmişsinizdir. Hem bu konunun ne olduğunu hem de Osmanlılarda Millet Sistemi’ni kısaca özetleyelim istedik.
Öncelikle ifade etmek yararlı olacaktır ; Hasan Celal Güzel bu ifadeyi 2008 yılında bir yazısında başlık olarak kullanmış ve şu ifadelere yer vermiş “Devlet-i Aliyye, 624 yıl yaşamış ve en geniş sınırlara ulaştığı nokta olan 17. asır sonlarında yüzölçümü 24 milyon km’yi bulmuştu. Osmanlı İmparatorluğu’nun hâkimiyeti altındaki topraklarda bugün 45 ülke, nüfuzu ve etkisi altındaki topraklarda ise 31 ülke bulunmaktadır. Daha da çarpıcı göstergelerle ifade edilirse, bugün Osmanlı’nın hâkimiyeti ve etkisi altındaki coğrafyada 76 ülke ve devlet bulunmakta; bunların yüzölçümlerinin dünya geneline oranı yüzde 37,8; burada yaşayan nüfusun dünya nüfusuna oranı ise yüzde 40,1 olmaktadır (Prof. Dr. Ramazan Özey).
İşte böyle bir İmparatorluğun en tabi ve meşrû vârisi Türkiye Cumhuriyeti’dir. Vatandaşı olmakla övündüğümüz Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk Milleti, Osmanlı’nın en önemli miraslarıdır. Cumhuriyetimizin yönetim şekli elbette Osmanlı’dan farklıdır. Türkiye Cumhuriyeti yepyeni bir devlettir ve siyasî bakımdan Osmanlı İmparatorluğu’nun devamı değildir. Ancak, tarihin devamlılığı çerçevesinde, Osmanlı’nın sosyal, ekonomik ve kültürel mirasını devraldığımız, ideolojik peşin hükümlerden sıyrılarak kabul etmemiz gereken bir gerçektir.
Lâkin ne yazık ki, Cumhuriyet döneminde ‘mîsak-ı millî’ teranesiyle kendimizi sınırlarımız içine hapsettik ve basit bir Balkan ya da Ortadoğu ülkesi imişçesine pasif bir diplomasiyle yetindik.”
Evet yazısında bu ifadelere yer verdikten sonra Milli Eğitim eski bakanlarımızdan Hasan Celal Güzel’in kapanışı da şöyle yaptığını görüyoruz ; “‘Büyük Ortadoğu Projesi’, ancak ‘Büyük Osmanlı Projesi’ hâlinde düşünülürse barış ve huzurun sağlanması mümkün olabilir. Bunun için de, ilk merhalede ‘Osmanlı Milletler Topluluğu’nun kurulması şarttır. Bu topluluğa, Ortadoğu, Balkanlar, Kafkaslar, Afrika ve Güney Doğu Asya’dan üyeler sağlanabilecek; bu yeni oluşum, hem Türkiye’ye lâyık olduğu statüyü kazandıracak, hem de dünya barışına katkıda bulunabilecektir.”
Şimdi günümüze gelelim biraz isterseniz. Dünden beri Dışişleri Bakanı’na atıfta bulunarak çeşitli basın yayın organlarında “Davutoğlu’nun hayali: Osmanlı Milletler Topluluğu” şeklindeki ifadelere yer veriliyor. Bu şekilde verilen haberlerde Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun İngiltere’nin kurduğu Milletler Topluluğu’nu örnek göstererek Türkiye’nin de eski Osmanlı toprakları üzerinde liderlik kurabileceğini söylediği belirtiliyor.
Görüldüğü kadarıyla Ahmet Davutoğlu’nun görüşleri Hasan Celal Güzel’in 2008 yılında yazdığı görüşleriyle paralellik arzediyor. Bu konuda çok fazla yer vermeden bu yazımızda Osmanlı Millet Sistemi hakkında da kısca bahsetmek istedik.
Osmanlı toplumu çok uluslu, çok dilli, çok dinli, çok renkli bir toplum olarak karşımıza çıkar. Siyaset, yönetim, dil, din, hukuk, örf, kültür, eğitim gibi toplumsal konularda tek bir forma bağlı kalınmamıştır.
Millet sistemi Osmanlı devletinin toraklarında yaşayan toplulukları din ya da mezhep esasına göre teşkilatlandırmak suretiyle yönetme biçimine denir. Millet kelimesi bir kavramı değil, bir içtimai teşkilatlanma ve teba’nın birbirine bakışını ifade eder. Sistem Müslümanların hakimiyeti üzer,ne kurulduğundan, Müslümanlara millet-i hakime yani hakim millet, diğer din mensuplarına ise millet-i mahkûme yani hükmedilen millet adı veriliyordu. Osmanlı imparatorluğu’nda, kuruluşundan itibaren müslümanlar ile gayr-i müslimler bir arada yaşamışlardır. Osmanlı Millet Sistemi’nde, devletin koruyucu şemsiyesi altına giren her millet ya da topluluğa, kendi inanç ve örfüne göre yaşama hakkı tanınır ve temel hakları koruma altına alınırdı. Türkler ister Balkanlar’da, ister Kafkaslar’da, ister Ortadoğu’da gittikleri hangi ülke olursa olsun kimseyi dinini ve töresini değiştirmeye zorlamamış ve hiç kimseye dininden dolayı zulmetmemiş, kimseyi hor görmemiştir. Her dinden, her mezhepten vatandaş ibadetini dilediği gibi yerine getirmiş, kendi örf ve adetlerini uygulamalarında kimse bir diğerine karışmamıştır. Bunun karşılığında dış güçler tarafından herhangi bir saldırı söz konusu olduğunda ise bu topraklarda yaşayanlar da severek ve isteyerek yönetiminden memnun kaldıkları Osmanlı Devleti’nin yanında yer almışlardır. Gayr-i Müslim teba ile devlet arasındaki ilişkiler Fatih Sultan Mehmed (1451-1481) döneminde hukuki bir zemine oturtulmuştur. Osmanlı idaresi altındaki her millet başlarındaki patrik, hahambaşı ve metropolitleri ile kendi dinî ve sosyal işlerinde hür ve muhtar bir şekilde yaşamıştır. Bu milletler, kendilerine tanınan bütün hak ve hürriyetlere, ayrıca savaş durumunda düşmanlara karşı korunmalarına karşılık Osmanlı’ya sadece ‘cizye’ vermiş, böylece hem insanlık onurları, hem can ve malları emniyete alınmış olarak asırlarca huzur içinde yaşamışlardır.
Osmanlı Millet Sistemiyle ilgili olarak ve Zımmilik (Ehl-i Zımmet) hakkında daha detaaylı bilgiler için tarihonline.com tarih sitesine de bakabilirsiniz.