Milletimizin önemli kültür değerlerinden bir tanesi de bilindiği gibi Masallar. Masallar içerisinde birçok kültürel öğeyi barındırması itibariyle kültürel mirasın aktarılmasını sağlayan önemli araçlardır.
Şimdi her yerde bulamayacağınız güzel bir masalı sizle paylaşmak istiyoruz. www.hayhay.net
ZAMAN ZAMAN İÇİNDE
Zaman zaman içinde, kalbur saman içinde develer top oynuyor, eski hamam içinde. Develer tellal iken, pireler berber iken, ben ninemin beşiğini sallar iken anam kaptı sopayı, babam kaptı maşayı. Sultan Hamid minaresini aldım kılıç diye, mermiler doldurdum, darıdır diye. Önüme bir eşek geldi. Sarıldım garıdır diye, eşşek bana bir tekme vurdu geri dur diye. Çarşıda tazı gezer boynun halkası, hamamda hanım gezer peştemalın ortası, hanımın adını sordum, Emine, eğildim baktım eteğine, bir yanı sazlık samanlık, bir yanı tozluk dumanlık, bir yanda boyacılar boya boyuyor renginen, bir yanda davulcular davul dövüyor denginen. Bir yanda padişah oturmuş topunan tüfekinen, az bir yer kalmış orada ben idare ettim. Armudu taşlayalım, dibinde kışlayalım. Müsade ederseniz masala başlayalım :)
Zamanın birinde vapurda bir kaptan varmış. Bir gün deniz azmış, demir atmışlar. Deniz durulduktan sonra demiri geri çekmişler alamamışlar. Kaptan denize dalmış, bakmış bir minare, minarenin mihrabında demiri tutmuş, koyvermiyor. Kaptan; “Hocam, deniz azdı, bilmeden demir attık, bizi bağışla, demiri bırak da gidelim” demiş. Hoca da onu affetmiş. Kaptan tekrar hocaya sormuş; “Hocam, sizin bu denizin dibinde işiniz ne?” diye. Hoca da; “Bizim işimiz Ahmet’in kızını Mehmet’e, Mehmet’in kızını Ahmet’e yazıyoruz”, demiş. Kaptan da bunun üzerine; “Hocam bana kimin kızını yazdınız, bir bakar mısınız?” demiş. Hoca da defteri açıyor, karıştırıyor, karıştırıyor ve buluyor. “Sana da Avdurkolu’nun sığırcısının kızını yazdık”, diyor.
Kaptanın epeyce çalışması varmış. Birikmiş parasını alıyor. Sonra düşüyor yollara. Sora sora Avdurkolu’nu buluyor. Gidiyor sığırcının evine. Misafir oluyor. Yiyip içtikten sonra kaptan; “Kaç çocuğunuz var”, diye soruyor. Onlar da; “Bizim bir çocuğumuz var, o da beşikte yatıyor”. diyorlar. Akşam olunca yatıyorlar. Sabahtan kalkıyorlar. Sığırcı sığıra gidiyor, karısı da onun peşinden gidiyor. Kadın eve dönünce bakıyor, misafir gitmiş. Sonra bakıyor bakıyor, misafir gitmiş. Biraz duruyor, çocuğu aklına geliyor. “Çocuğun şimdiye kadar uyanması lazımdı, uyanmadı”, diyerek çocuğun beşiğinin yanına gidiyor. Kadın çocuğun beşiğine varınca bir de bakıyor ki çocuğun boynu kesilmiş kanlar içinde ve yanı başında da bir kese altın.
Akşam sığırcı sığırdan dönünce karısına soruyor; “Misafiri ne ettin?”. Kadın da; “Çocuğun boynunu kesmiş yanına da şu altınları bırakıp gitmiş”, diyor.
Aradan zaman geçiyor sığırcı sığırı bırakıyor. Niksar’a gidiyorlar. Niksar’da bir kahve açıyorlar. Misafir olan kaptan da Niksar’da bir otel açıyor. Tabi bu arada sığırcı otelciyi, otelci de kahveciyi tanımıyor.
Bir gün otelciye diyorlar ki; “Ne diye evlenmiyorsun?”. Otelci de; “Şimdiye kadar kendime uygun birini bulamadım. Onun için evlenmedim”, diyor. Oradakiler; “Kahvecinin bir kızı var, tam sana göre”, diyorlar.
Otelci rıza gösterince gidip kahvecinin kızını istiyorlar. Allah’ın mukadderatı imiş kızı otelciye veriyorlar. Düğün oluyor, Sonra gerdek gecesinde otelci, kızın boğazındaki yara izini görünce soruyor; “Ya Hatun boğazına ne oldu? Bu yara izi de nedir?” diyor. Kız da; “Babam, Avdurkolu’nda sığırcı iken bize bir misafir geliyor, benim kıymetimi bırakıp, boğazımı kesip gidiyor. Öldürmeyen Allah öldürmüyor. İşte ömrüm varmış, ben de yaşadım”, diyor.
O zaman adam düşünüyor. Allah’ın yazdığını kul bozamaz. Adam yaptıklarına pişman olup tövbe ediyor.
Masal bu ya gökten beş elma düşmüş, üçü anlatanın, ikisi dinleyenin olsun