23 Aralık 1876’da yürürlüğe giren Kanun-i Esasi, bir kısım aydınların öncülüğünde hazırlanan ve II. Abdülhamit döneminde yürürlüğe giren, Osmanlı Tarihi’nde ilk yazılı anayasadır.
Kanun-i Esasi, Tanzimat ile başlayan modernleşme sürecinin olduğu kadar, o güne kadar olan hadiselerin tarihî gelişiminin de bir ürünüdür. Kanun-i Esasi’nin hazırlanmasında Batı anayasalarından da faydalanılmıştır. Kanun-i Esasi’yi doğuran siyasî ve sosyal gelişmelere “anayasa hareketi” olarakta bakmamız mümkündür. Kanun-i Esasi, aynı zamanda bir gurup aydının öncülüğünde(Genç Osmanlılar/Jön Türkler) gerçekleştirilmek istenen bir modernleşme hareketidir. Bu gurup, siyasî literatüre Osmanlı vatanseverliği, hürriyet, meşveret gibi yeni kavramları sokmuşlardır.27
Anayasanın hazırlanmasındaki temel amaç, etnik ve dinî fark gözetmeksizin bütün tebaaya temsil hakkı veren bir parlamenter sistem ve hükümdarın yetkilerini ve sorumluluklarını belirleyen(bir anlamda sınırlandıran) bir anayasal sistemin kurulması idi.28
Kanun-i Esasi’de azınlık haklarını kapsayan bölüm “Tebaa-i Devlet-i Osmaniye’nin Hukuk-ı Umumiyesi” başlığı altında 8. maddeden 26. maddeye kadar olan kısımdır. Bu maddeler şöyledir:29
Osmanlı Devleti’nin tebaası olan tüm bireyler din ve mezhep farkı gözetilmeksizin Osmanlı sayılırlar(8). Osmanlıların tümü bireysel özgürlüklerine sahiptirler(9). Bireysel özgürlükler güvence altındadır (10). Devletin dini İslâm’dır. Ancak iç güvenliğini bozmamak, genel ahlâk kurallarını ihlâl etmemek şartıyla diğer dinlerin uygulanması ve cemaatlere verilen mezhep ayrıcalıkları da devletin koruyuculuğu altındadır(11). Basın, yasal çerçeve içinde serbesttir (12). Osmanlı bireyleri, yasalara ve yönergelere uymak şartıyla sanat ve ticaret şirketleri kurabilir (13). Osmanlı bireylerinin tek tek ya da birlikte kendilerini ya da geneli ilgilendiren konularda, yasa ve yönetmeliğe aykırı davranan memurlardan şikâyetçi olmaya, Meclise dilekçe vermeye hakları vardır(14). Eğitim serbesttir(15). Mektepler devletin denetimi altındadır(16). Osmanlı bireyleri, din ve mezhep dışında yasalar önünde eşittir(17). Devlet görevine girecek bireylerin devletin resmî dili olan Türkçe’yi bilmeleri zorunludur (18). Herkesin yeteneğine göre devlet memuriyetine girme hakkı vardır(19). Vergi, herkesten gücü oranında alınır(20). Herkes, tasarrufu altındaki mal ve mülkten emindir. Genel yararlar zorlamadıkça, parası peşin verilmedikçe kimsenin malına el konulamaz(21). Konut dokunulmazlığı vardır(22). Hiçbir kimse gitmesi gereken mahkemenin dışında bir başka mahkemede yargılanamaz(23). El koyma, parasız çalıştırma, zorla para alma yasaktır(24). İşkence ve her çeşit eziyet yasaktır(26).
Netice itibariyle söylemek gerekir ise: Kanun-i Esasi’nin ilanı sonrasında azınlıklara verilen haklar, Osmanlı Devleti’nin çöküşünü önlemeye yetmemiş, halkın sınırlıda olsa yönetime dâhil olma hakkı, meclisin feshedilmesiyle birlikte askıya alınmıştır.
Buraya kadar olan dönemde Osmanlı Devleti’nin aldığı tedbirleri değerlendirecek olursak: Batılı Devletlerin de baskılarıyla azınlıklar için yapılan bu düzenlemeler, devletin çöküşünü önlemeye yetmediği gibi, Batılı Devletler sık sık azınlık haklarını bahane ederek içişlerimize karışmışlar, bu durum ise devletin çöküşünü hızlandırmıştır.
* Bu makale, Niğde Üniversitesi SBE. İlköğretim ABD. Sosyal Bilgiler Öğretimi Bilim Dalı’nda akademik jüri tarafından kabul edilmiş Yüksek Lisans Tezi’nin bir kesitidir.
**Bilim Uzmanı, Araştırmacı-Yazar mehmet.deri@gmail.com
Tarihi konularla ilgili daha geniş bilgiler için www.tarihonline.com adresine bakabilirsiniz.